Shadow

Meşe ağacından kahve çekirdeğine Java

Devasa süper bilgisayarlardan cep telefonlarına kadar tüm cihazlarda sorunsuz çalışabilen Java uygulamaları bugün biz farkında olmasak da hayatın her alanında kolaylıklar sağlıyor. Sun Microsystems’ın geliştirdiği Java teknolojisinin yaşadığı süreci meşe ağacından kahve çekirdeğine kadar gelin birlikte görelim.

Yıl 1990. Sun Microsystems şirketinde yazılım mühendisi olarak çalışan Patrick Naughton, Next firmasına geçmek için istifa kararı alır ve bu kararını Sun Microsystems’ın başkanı ve aynı zamanda arkadaşı olan Scott McNealy’e bildirir. McNealy, Naughton’a istifasını kabul edeceğini ancak ayrılmadan önce şirkette gördüğü hataların bir listesini çıkarmasını ve eğer herşeyi yapmaya gücü olsaydı bu hataları nasıl düzelteceğini yazmasını ister.
McNealy, Naughton’un son görevi olarak hazırladığı listeyi tüm firma çalışanlarına gönderir, bunun üzerine listeyi yüzden fazla çalışan destekler ve hatta ekler yapar. Naughton, ayrılık günü gelip çattığında, Sun’un bir önerisiyle karşılaşır. Naughton’dan en iyi yazılım geliştiricilerden oluşan çekirdek bir ekiple tamamen serbest olarak ne istiyorsa gerçekleştirmesi istenmektedir.

Gren projesinin başlangıcı

Teklifi kabul eden Naughton, altı kişiden oluşan ve Green projesi olarak adlandırılan ekibiyle, oyun makinaları (Gameboy) ve TV konsolları gibi teknolojilerin nesini sevip nesini sevmediklerini tartışmaya başlarlar. Ve bir süre sonra ortaya çıkardıkları sonuç şudur; video CD çalıcı, lazer disk çalıcı ve stereo müzik sistemleri gibi cihazların hepsi farklı işlemciler ve yazılımlari içermekte ve üreticiler bunlara yeni özellikler eklemek istediklerinde donanım sınırlandırmasıyla karşı karşıya kalmaktadır. Çözüm ise, mikroçip ve sınırlı belleklere sahip cihazlar için hayatı daha da kolaylaştırıcı bir şeyler geliştirmek olarak tespit edilir.

Oak ortaya çıkıyor

Ekip, donanım sınırlandırması olmaksızın hemen her cihazda sorunsuz çalışabilecek bir programlama dili geliştirmeye karar verir. Ekip üyelerinden James Gosling, penceresinin önündeki meşe ağacından esinlenerek ortaya çıkacak bu yeni programlama diline meşe (Oak) adını verir. Bu yeni dil, köklü bir yazılım dili olan C++ temelleri üzerine oturuyordu fakat kendisinden önceki dillerden en önemli farkı, farklı cihazlarda bulunan sınırlı bellek ve farklı işlemcilerle sorunsuz çalışabilecek kadar basitleştirilmişti.

İlk anlaşma Time-Warner ile

Green ekibi, bu projenin ilk somut örneğini ‘*7’ adıyla Sun yönetimine sundu. Görsel bir arayüze sahip, uzaktan kumanda benzeri bu cihaz, Oak ile geliştirilmişti ve şu anda Java’nın maskotu olan ‘Duke’ de cihazın arayüzünde kullanıcılara yardımcı oluyordu. İlk prototipin Sun yönetimine tanıtılmasından sonra Green ekibi, First Person adında, hisselerinin tamamı Sun Microsystems’a ait olan bir şirkete dönüştürüldü. Şirketin geliştirdiği ürün baz alınarak Time-Warner ile kablolu televizyon ağında kullanılacak TV konsolu geliştirmek için görüşmelere başlandı. Bir başka müşteri ise, 3DO adlı bir şirketti fakat tüm bu görüşme ve pazarlıklar suya düştü.

Yeni hedef internet

Geliştirdikleri ürünü satamayacakları gibi bir umutsuzluğa kapılan ekip, daha sonra gözünü o yıllarda daha yeni yeni yayılmakta olan internete çevirdi. O yıllarda web sayfaları durağan yazı ve resimlerden ibaretti. First Person ekibi, ‘web’e çoklu ortam (multimedya) özellikleri getirmek amacıyla, Oak’ı programlama dili tabanlı bir işletim sistemi haline getirip, bunu kaynak kodlarıyla birlikte internete koydu. Ardından Oak ile yazılmış uygulamaların çalıştırılabilmesi için ilk Oak uyumlu web tarayıcısı (Browser) olan “Web Runner”i geliştiren ekip, ilk Oak apleti olarak da Duke’ün hareketli animasyonunu hazırladı.

Meşenin yerini kahve çekirdeği alıyor

Ortaya çıkan bu yeni ürünü pazarlamaya karar veren Sun Microsystems, önce Oak (meşe) ismini Java (kahve çekirdeği) ile değiştirdi ve internette o dönem en çok kullanılan internet tarayıcısı Netscape ile bir anlaşma yaptı. Web Runner adlı tarayıcının ismi de o süreçte HotJava olarak değişti. Java’nın popülerliği, internetteki web sayfalarının artışına paralel olarak büyüdü. İnternet büyüdükçe, Java da hızla büyüyordu. Java’yı ilk lisanslayan Netscape’in yanısıra yüzlerce firma kısa zamanda Java’yı kullanmak konusunda Sun Microsystems’la masaya oturdu. Java, bugün suya atılan taşın etrafında oluşan halkaların yayılmasına benzer bir şekilde hızla yayılıyor ve özelliklerini geliştiriyor.

Bir uygulama yaz, her cihazda çalıştır

Java, bugün internetin önemli aktörlerinden biridir. Peki Java’yı bu kadar popüler yapan nedir? Bu soruya cevap aramadan önce, Java’nın bugün geldiği noktada bir tanımını yapmamız gerekiyor. Java, bilgi işlem dünyasına yepyeni bir anlayış getiren, gücünü iletişim ağlarından alan ve yazılımın tüm bilgisayar, küçük el cihazları, akıllı telefonlar gibi içerisinde bir mikroçip bulunan her türlü cihazda çalışacağı fikri ile yola çıkılarak geliştirilmiş bir platformdur.
Java ile geliştirilen bir uygulama, herhangi bir değişiklik yapılmadan tüm cihazlarda sorunsuz çalışabilmektedir. Java uygulamaları bireysel kullanıcılar tarafından kullanıldığı gibi, kurumsal ağlar ve internet üzerinden de çoklu kullanıma açılabilmektedir. Bu sayede sabit disklere yüklenmeden sadece sunucu üzerinde yüklü olan bir uygulama diğer cihazlar tarafından kullanılabilmektedir.
Bugün Java saniyede milyarlarla işlem gerçekleştiren süper bilgisayarlardan masaüstü bilgisayarlara, uydu TV konsollarından cep telefonlarına, karmaşık finans sektörü uygulamalarından dijital kimliklere, dağıtım sektöründe kullanılan el bilgisayarlarından otomobillerdeki bilgisayarlara kadar geniş bir alanda büyük kolaylıklar sağlıyor. Bu alanlarda binlerce kişi, yeni uygulamalar geliştirmek için çalışıyor.

Microsoft, Java’nın tahtına göz dikti

Bugüne kadar bir çok teknoloji Java’nın yapmak istediği şeyi gerçekleştirmeye çalıştı fakat hiçbiri de başarılı olamadı. Bunun en büyük nedeni ise, bu teknolojilerin hepsinin bilgisayarlar için geliştirilmiş olmasıdır. Son yıllarda Microsoft firması biraz da köstek olarak, Java’nın yerini almasını amaçladığı teknolojiler üzerine çalışıyor. Bunların en önemlisi .NET teknolojisidir. .Net teknolojisi, Microsoft’un “her yerde her cihazdan erişim” felsefesinin gerçekleştirilmesi için önemli bir silah. Windows işletim sistemlerinin kişisel bilgisayarlardan sonra cep bilgisayarlarına ardından da akıllı cep telefonlarına (SmartPhone) yüklenmeye başlanmış olması, Microsoft’un amacına ulaşmak için çabaladığının bir göstergesi. Ancak tüm bu çabalara rağmen, Microsoft teknolojileri, Java’nın kullanım alanlarına ulaşabilmiş değil. Teknolojik platformlar arasındaki hakimiyet savaşının neler getireceğini bekleyip göreceğiz.

Melih Bayram Dede, Eğitimbilim, Ağustos 2003.