Shadow

Elif Şafak: Ruhdaşlarımı yazıyorum

MELİH BAYRAM DEDE

İşini ciddiye alan ve Pinhan, Şehrin Aynaları ve son romanı Mahrem’le dikkatleri üstüne çeken Elif Şafak, genç yaşına rağmen iki ödülün de sahibi; Mevlana Büyük Ödülü ve Türkiye Yazarlar Birliği Roman Ödülü.

Elif Şafak genç bir yazar ve ortaya koyduğu eserlerle adından sıkça sözettiriyor. Geçtiğimiz günlerde Mahrem adlı romanıyla Türkiye Yazarlar Birliği’nden roman dalında ödül alan Elif Şafak, 1998 yılında da Pinhan adlı kitabıyla Mevlana Büyük Ödülü’nü kazanmıştı. Genç olmasına rağmen kitaplarında eski-yeni ayrımı yapmadan bir çok kelimeyi komplekssizce kullanan Şafak, zaman zaman dilini ağır bulanlarca eleştiriliyor. Yeni kelimelerle eskileri bir potada ustaca eriten yazar, dil konusunda esnek olmak gerektiğini savunuyor.

Türkiye’de dil konusunda son derece katı önyargılar olduğunu bu nedenle de sırf kullandığı kelimelere bakılarak insanların belli saflara ayrıldığını söylüyor. Dil konusunda son derece esnek olduğunu belirten yazar, “Benim için önemli olan hikayenin kendisi. Bence her hikaye kendi dilini getirir beraberinde. Ben Pinhan‘da son derece örtük bir hikaye anlattım, dili de kapalı oldu bu yüzden. Şehrin Aynaları‘nda kullandığım dil ise daha farklıydı çünkü hikaye öyle gerektirdi. Mahrem’de daha da ilginç çünkü aynı roman içinde farklı farklı diller kullandım. Osmanlı’da geçen hikayelerin dili ile günümüzde geçen hikayelerin dili birbirinden oldukça farklı oldu. Kısacası, bu konularda esnek ve önyargısız olmaktan yanayım” şeklinde konuşuyor.

Konularıma çalışıyorum

Elif Şafak, sadece dil için değil, anlatacağı konuları da oturup araştırdığını ve ders çalışır gibi kitap okuduğunu belirtiyor. “Ben eğer Mahrem’de 1600lerin Sibiryasını anlattıysam emin olun oturup Sibirya üzerine epey bir araştırma yapmışımdır. Benzer şekilde dinler tarihi, kültürel tarih, gündelik yaşam tarihçiliği, sürekli bu alanlarda okuyor, araştırıyorum. Yani ben romancılığımda, bilgi ile duyguyu içiçe geçiriyorum.”

Romanlarında seçtiği konu, mekan ve zamanlar nedeniyle hakkında “postmodern” ya da “tarihi roman” yazarı gibi nitelendirmeler kullanılan Şafak, “Kendinizi nasıl tanımlıyorsunuz?” sorusuna şöyle cevap veriyor: “Ben mümkün olduğunca böyle tanımlamalardan uzak durmaya çalışıyorum. Bence böyle kategorik ayırımlar kitaplar için kullanılmalı yazarlar için değil. Ben bu tür ayırımları pek önemsemiyorum. Ama romanlarımın postmodern ya da tarihi olarak adlandırılmasından da rahatsızlık duymuyorum. Ne yazık ki, her iki tür de Türkiye’de gerektiği gibi tartışılmıyor.”

İlginizi çekebilir:  Türk Telekom 'bodyguard'lığa mı soyundu?

Roman arası sözlük

Yazarın Mahrem adlı romanı aynı zamanda bir sözlük aslında. Romanın içine geçirilmiş bir sözlük alışılmadık bir tarz. Kitapta yer alan sözlüğün romanın akıcılığını engelleyen bir faktör olduğu yorumları yapıldığı gibi, yararlı bulanlar da var. Şafak, Nazar Sözlüğü’nü eleştirenler kadar yararlı bulanların da olduğunu ifade ediyor. Romanı yazarken en çok sözlükte zorlandığını belirten genç romancı, “Benim için Nazar Sözlüğü maddeleri, hikaye içinde hikaye, kapılar içinde kapı demektir. İster açarsınız o kapıları, ister açmadan ilerlersiniz. İstediğiniz kapıdan çıkıp istediğiniz kapıdan metne tekrar girersiniz. Mahrem, yazarın konumunu ve iktidarını zayıflatan, okurun rolünü ve hareket serbestliğini artıran bir kitap” şeklinde konuşuyor.

Yaşamasam da yazdım

Mahrem’de şişman bir kadının iç dünyasını, “Bunları yaşamayan biri yazmış olamaz!” dedirtircesine bir anlatım zenginliğine sahip. Bunu nasıl başardığını sorduğumuzda ise sadece Mahrem’de değil, daha önceki romanlarında da hep “olmadığı şeyi” anlattığını belirtiyor. “İlk bakışta ben bu insanlardan biri değilim. Ama onları anlattım, çünkü kendimi onlara yakın hissettim. Bence hayatla ilişkisi pürüzsüz olamamış insanlar, hayatla ilişkisi pürüzlü olan insanları kendilerine yakın hissedebilirler. Bu ruhsal bir yakınlıktır. Ben buna ruhdaşlık diyorum ve romanlarımda ruhdaşlarımı anlatıyorum.

Diplomat annenin kızı

1971 Strasbourg doğumlu olan yazar, diplomat olan annesiyle babasının ayrılmasından sonra annesiyle birlikte Türkiye’ye dönmüş ve ilkokulu burada okumuş. Annesinin görevleri nedeniyle ortaokulu İspanya’da okuyan ve takip eden yıllarda Avrupa ve Ortadoğu’da çeşitli şehirlerde bulunan yazar, üniversite çağına kadar Türkiye’den kopuk yaşadığı halde romanlarında kullandığı rahat Türkçe’yi şöyle açıklıyor: “Türkiye’den hiç kopmadım ve eğitimimin ana kısmı da Türkiye’de geçti. Ancak şunu belirtmeliyim, ben küçük yaşlarda oturup Türkçe çalışmak durumunda kaldım. Bunu önceleri mecburiyetten yapıyordum. Sonra sevdiğim için yapmaya başladım. İnsan kendi ana dilini çalışmıyor, ana diline özen göstermiyor. Başka bir dil için para, zaman, emek ayırıyoruz da ana dilimiz için en ufak bir şey yapma gereği duymuyoruz.”

(Bu röportaj Elif Şafak’ın Metis Yayınları’ndan çıkan Mahrem adlı kitabıyla ilgili olarak Melih Bayram Dede tarafından yapılmış ve 11.01.2001 tarihli Yeni Şafak’ta yayınlanmıştır.)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir