Kadir Has Üniversitesi’nde öğretim görevlisi ve aynı zamanda Marmara Üniversitesi’nde tez aşamasında bir doktora öğrencisi olan Perrin Öğün Emre ile Kanada Vancouver Üniversitesi’nden Pınar Gürleyen’in “Blogların gazeteciliği dönüştürmesi ve Türkiye’deki örnekleri” konulu çalışmaları için bana yönelttikleri sorular ve cevaplarımı kayda geçsin diye burada paylaşmak istiyorum.
İşte sorular ve cevaplarım:
1) Neden bir blog sahibi olmayı seçtiniz? Sadece o mecra için yazılmış yazılar mı?
Teknoloji yazıları yazan ve bu alanda bir televizyon programı yapan biri olarak, zaten yıllardır, kişisel çalışmalarımı yayınlamak için kullandığım bir kişisel sitem vardı. Bloglar popüler olunca ve de avanjlarından yararlanmayı fark edince, kişisel sitemi bloga dönüştürdüm. WordPress altyapısı ve diğer sosyal ağ araçlarıyla birlikte oldukça etkili ve yaygın bir mecra oldu benim için. Blogumda sadece bu mecra için yazılmış yazılar yok. Hem Yeni Şafak gazetesinde yayınlanan yazılarımı hem de TVNET’te hazırlayıp sunduğun TechnoLogic programının metin ve video kayıtlarını, hem de zaman zaman farklı mecralarda yayınlanan yazılarımı okurlarla paylaşmak için blogumu kullanıyorum. Bunun dışında belki de en önemlisi şu; gazetede haftada bir yazarken, ulaştığım bir bilgiyi blogumda haftanın her günü paylaşma fırsatı buluyorum.
2) Ne sıklıkla yazı ekliyorsunuz?
Blogum melihbayramdede.com’a günde en az bir yazı eklemek zorunda hissediyorum kendimi. Yazı sayısı gündemin yoğunluğuna göre bazen 5-6’ya kadar çıkabiliyor.
3) Takip edilme sayınız değişiklik gösteriyorsa bunu neye bağlıyorsunuz?
Takip edilme ya da ziyaretçi sayısındaki değişkenlik, tamamen gündemle ilgili. Gündemde ne varsa, internet kullanıcıları o konularda arama yapıyor. Blogumun ziyaretçilerinin yüzde 90 gibi bir dilimi, arama motorları ve FriendFeed, Twitter, Facebook gibi sosyal ağlardan geliyor. Örneğin iPhone Türkiye’de yasal olarak satışa çıkarkan, etkinlik duyuruları, fiyatlar ve kampanya bilgilerini ilk açıklayan blog olmak için büyük çaba sarfettim ve karşılığını ziyaretçi sayısı artışı olarak gördüm.
4) Bloglarda izlediğimiz gazetecilik ile diğer kitle iletişim araçlarındaki gazetecilik arasında fark varsa, bu nedir, nelerdir?
Bloglar daha samimi, konvansiyonel medya daha ciddi diye bir öntanım var geçmişten bu yana. Ancak ben blogda gazetecilik üslubumun dışına çıkmamayı tercih ediyorum. ‘Bloglar daha samimi, bloglarda (yapay da olsa) daha samimi bir üslup kullanmalıyım’ diye düşünmedim hiç. ‘iPhone’u önce Turkcell satışa sunuyor’ deyince gazete dili, ‘iPhone’u önce Turkcell satışa sunacakmış’ deyince blog dili oluyor gibi algılayışlara hiçbir zaman katılmadım. ‘Miş’li anlatımları tercih etmiyorum.
5) Alternatif bir mecra olmasının avantajları ve dezavantajları nelerdir?
Bloglar, Web 2.0 teknolojileri ve sosyal ağ araçlarıyla birlikte, bilginin hızlı bir şekilde yayılmasını sağlıyor. Bu nedenle blog çağını kaçırmak, sosyal medya araçlarından yararlanmamak, günümüzde medya için intihar olur. Mutlaka konvansiyonel medyanın sosyal ağları kullanması, sosyal medyadan yararlanması gerekiyor. Blogların dezavantajlarını ise, herkesin yazar olmasının getirdiği avantajın yan etkisi, bazen doğru olmayan bilgilerin yayılması ve kamuoyunun da yanıltılması olarak ifade edebiliriz. Blog okuyucusu zamanla kimin ne kadar güvenilir olduğunu ve doğru bilgiler verdiğini seçecektir.
6) Çeşitli nedenlerden dolayı (medya mülkiyeti, kaynak, kriz dönemleri) yazamadığınız yazılar oldu mu? Bloglar bu yazılar icin bir mecra oldu mu? Blogunuzda yazdıgınız bir yazı nedeniyle bağlı bulunduğunuz yayın kurumundan eleştiri aldınız mı?
Gazeteciler, bağlı bulundukları kurumların yayın politikası, siyasi bakışı, sermaye ilişkileri gibi pek çok farklı nedenlerden etkilenirler. Dilediğim her şeyi yazabiliyorum diyemem. Bu gibi durumlarda blog, farklı bir mecra olarak kullanılabilir. Ancak bu da çözüm değildir. Yukarıda belirttiğim nedenlerden dolayı gazetenizde yazamadığınız şeyleri blogunuzda yazsanız bile, gazetenizdeki varlığınız sürdüğü için, yazdıklarınız gazetenizi bir şekilde bağlar ve sorun çıkabilir. Hiçbir gazeteci, blogunda yazdığı yazıyla ilgili bir tepki geldiğinde, gazete yönetimine ‘Ben bu yazıyı gazetede değil, blogumda yazdım, sizi ilgilendirmez’ diyemez.
7) Okuyucunun aktifleşmesi gazeteciliği nasıl etkiliyor? Teknoloji buna nasıl katkı sağlıyor?
İnteraktif bir ilişki kurulması, okuyucunun da fikirlerini yazıların hemen altında belirtebiliyor olması, yayınları daha canlı yapıyor. Tek taraflı, sadece dikte eden bir yayıncılık anlayışından interaktifliğe geçiş, bu anlamda çok önemli. Yazınızda gözünüzden kaçan bir ayrıntı ya da vahim bir hata, okur tarafından yorum olarak size yansıtılıyor. Bu da size hatanızı kısa zamanda telâfi imkanı sağlıyor. Teknoloji elbette hem internet yayınlarının daha interaktif olarak yapılanmasında hem de içeriklerin pratik takibinde büyük yenilikler getirdi. Bilginin hızlı bir şekilde ve her platformdan takip edilmesinde, sosyal ağlardaki profillerimize eklenmesinde RSS teknolojisinin payı çok büyük. Zaten üzerinde konuştuğumuz bloglar ve sosyal ağlar açısından en önemli devrim RSS teknolojisi.
8) Haber kaynakları olarak bloglardan yararlanılmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Blogların haber kaynağı olarak kullanılması yeni bir şey değil. Öncelikle, blogların haber kaynağı olarak kullanılmasından söz ederken, kimin kullanımından söz ediyoruz? Medyanın mı yoksa internet kullanıcılarının mı? Medya açısından bakarsak, gelişen teknolojiyle birlikte, medyanın haber oluşturma biçimi de çok değişti. Haber konuları bulmak için, ya da üzerinde çalışılan bir haberle ilgili bilgi almak için artık arşivlerdeki tozlu raflara başvurulmuyor. Hemen Google’a girilip, bilgi ediniliyor ve bu bir şekilde haberde kullanılıyor. Bloglar ortaya çıkmadan önce medyanın, haber oluşturma şekli zaten bu formata dönüşmüştü. O dönemlerde web siteleri, bilgilerin edinildiği kaynaklar olarak gazetecilerin önlerine çıkarken, şu an yapılan aramalarda, blog yazılımlarının daha fazla arama motoru dostu olması nedeniyle bloglar öne çıkıyor. Bloglar medyanın haber araştırırken kullandıkları kaynaklar olarak da önemli bir yer tutuyor. Ancak burada haberlerin ‘geri dönüşümlü malzeme’ye dönüşme riski doğuyor. Gazeteci olarak ajansları sürekli takip ettiğim için, gözden kaçmıyor. Bazen ajansın abonelerine geçtiği bir haberin aynının, 2-3 ay sonra bu kez başka bir ildeki ajans muhabiri tarafından bir web sitesinin adı referans gösterilerek geçildiğini görüyorum. Özetle şöyle bir vakayla karşı karşıyayız: Ajans haberi geçer. Haber ajanslara abone olan gazete siteleri ya da haber siteleri tarafından yayınlanır. Sağlık haberleri sitesi kuran bir kişi de internet medyasındaki haberi alır sitesine koyar. Aylar sonda ajansın bir muhabiri internette araştırma yaparken, sağlık sitesindeki (aslında kendi ajansına ait olan) metni alır ve o metnin siteye ait olduğunu sanarak ‘xxx sitesinde yer alan yazıya göre’ diye bir cümleyle atıf yapmak zorunda hisseder kendini. Ben buna ‘geri dönüşümlü malzeme’ye dönüşmesi diyorum. Karşımıza bundan daha vahim durumlar da çıkabiliyor. Haber heyecanıyla internette dolaşan bir haber, aceleyle, kaynağı iyi araştırılmadan gazeteye konuluyor ve ertesi gün asılsız olduğu ortaya çıkabiliyor.
9) Katılımcı medya açısından blogların işlevi ne olabilir?
Blog okuyucusu, okuduğu içeriklerle ilgili daha fazla geri dönüş yapabiliyor. Bu da blog yazarı olarak bana büyük katkı sağlıyor. Eksik bir bilgi ya da gözden kaçan küçük bir hata, bu sayede hemen düzeltilebiliyor. Zaten bloglar yapıları itibariyle katılımcılığı teşvik eden bir kurgulamaya sahip. Günümüzde, herkesin bir bloga sahip olması gerektiğini savunuyorum. Herkes ilgili alanı, mesleği, hobileri, birikimleri doğrultusunda bir blog açarak, tecrübelerini, yaşadıklarını internet kullanıcılarıyla paylaşabilir. Burada blog açmayı düşünenlerin yapması gereken en doğru şey, iyi bildikleri konuda blog açmaları. Yani bir grafik öğrencisinin en iyi yapabileceği şey, grafikerlik üzerine bir blog açmaktır. Bu arada, blog açmanın sadece bireylere has bir durum olmadığını da hatırlatmak zorundayım. Şirket ya da kurum blogları da çok önemli. Türkiye’de daha çok kişisel ya da topluluk olarak yönetilen bloglar var. Şirket ya da kurum blogları açısından durum pek iç açıcı değil.
10) Takip ettiğiniz bloglar (yurtiçi yurtdışı) var mı? Hangileri? Neden?
Başta da belirttiğim gibi, teknoloji yazıları yazan ve bu alanda bir televizyon programı yapan biri olarak, bu alanda neler olduğunu sürekli takip etmek zorundayım. Bu nedenle çok sayısı teknoloji blogu, teknoloji sitesini, sosyal ağı an be an takip ediyorum. Takip ettiklerim içerisinde yurtiçi olduğu gibi yurtdışı kaynaklar da var. Burada tek tek isim olarak anmaya kalksak yerimiz yetmeyebilir.
11) Türkiye’de gazeteci bloggerların sayısı fazla değil? Neye bağlıyorsunuz?
Gazeteciler ‘zaten biz bir yerde yazıyoruz’ diye düşünüyor olabilir mi? Şaka bir yana, gazetecilik yoğun çalışan bir meslek grubu. Sadece gazetelerinde ya da dergilerinde yazmanın kendileri için yeterli olduğunu düşünenler olabilir. Blog sahibi olanlar aslında kendilerine yazabilecekleri, yayın yapabilecekleri bir mecra kurmuş oluyorlar. Benzer şekilde gazetecilerin içinde ‘Zaten gazetede yazıyorum’ diye düşünenler olabilir. Bir blog açmayı ve yönetmeyi bilemeyenler olabileceği gibi, blogun ne olduğunu bilmeyenler de çıkabilir. Blog kültürü biraz da, ilgi alanı ve çevreyle ilgili. Çevresinde blog yazarı ya da takipçisi olmayan biri, blogların ne olduğunu, ne gibi avantajlar getirdiğini kavrayamayacaktır. İnternette haber araştırırken, karşılarına çıkan sitenin blog mu yoksa bir web sitesi mi olduğunu ayırt edemeyecektir. Blog, biraz bilinç biraz da gönül işi!