Yıllar önce, internette bedava web alanı veren sitelerden yararlanarak kişisel siteler yapmak gözdeydi. Zoom, Fortunecity, Geocities, Bravenet gibi sitelere üye olup, upuzun adresleri olan web sayfalarına sahip olmak, daha sonra bunları, CJB.net gibi, sitelerde kısaltmak, kısa adreslere sahip olmak yaptığımız şeylerdendir.
Ücretsiz sahip olduğunuz uzun domainler ve web alanlarına yapacağınız sayfaları oluşturmak için, ya web sihirbazlarından yararlanmak, ya da HTML öğrenmek zorundaydınız. FrontPage, kişisel web sayfası yapanların aklına ilk gelen yazılımlardandır. 2.0 ücretsiz versiyonu ile yapılan ilk sayfalar, daha dün gibi aklımda.
Şimdi ise, bir kaç yıldır esen ‘blog’ fırtınası, bunların hepsini geride bıraktı. ‘Blog’ kavramı, “weblog” kelimesinden türetilmiş, dilimize ise “ağ günlüğü” olarak çevirebiliriz.
Bugün dünyada ‘blog’ların oluşturduğu evrene ‘blogosfer’ (blogosphere) deniliyor. Son istatistiklere göre dünya genelinde 14.7 milyon blog var. Bu rakam Mart 2005’te 7.8 milyondu. Technorati adlı blog izleme sitesine göre, her saniyede yeni bir blog açılıyor. Bu rakamlar, blog fırtınasının ne kadar hızla estiğinin göstergesi.
Blogger, MSN Spaces, LiveJournal, AOL Journals, WorldPress, Movable Type gibi bir çok siteye üye olarak bir kaç dakika içinde kişisel blog açmanız ve düşüncelerinizi tüm dünya ile paylaşmanız mümkün.
‘Blog’lar, her ne kadar “sanal günlükler” olarak tanımlansa da, ‘blog’larda insanlar sadece günlük tutmuyorlar. İş hayatındaki tecrübelerini, yaşadıklarını, gezip gördükleri yerleri, arkadaşlıklarını, edindikleri yeni bilgileri tüm blog evreniyle paylaşıyorlar. ‘Blog’ları bu kadar yaygın yapan şeylerden en önemlisi, “interaktifliği”. Daha Türkçe söylersek, “etkileşimli” oluşu. ‘Blog’çular yazdıklarına karşı okuyucularının ne düşündüklerini, hemen ilgili metinlerin altına eklenen yorumlarla öğrenebiliyorlar. Olumlu ya da olumsuz olsun; tepkinin, etkileşimin yararlı olduğu muhakkak.
‘Blog’ların bir türü de ‘moblogs’ olarak karşımıza çıkıyor. Daha açık ifadeyle, “mobil bloglar”. ‘Mobil blog’unuza cep telefonuyla çektiğiniz fotoğrafları ekleyebiliyor, yeni metinler yazabiliyorsunuz.
‘Blog’ların yaygınlaşmasında en önemli atılımlardan biri, Google’ın web tarayıcılarına bir eklenti olarak sunduğu “Google Toolbar”a “BlogThis” butonunu koymasıydı. ‘Blog’ların evreninden habersiz bir çok kişi, bu buton sayesinde ‘blog’ denen yeni iletişim tarzından haberdar oldu ve kendisine bir blog açtı.
Blogger’da kendisine ‘blog’ açanlar, “BlogThis” butonuna tıklayarak seri bir şekilde, ‘blog’larına içerik ekleyebiliyorlardı. Bunun yanında internet kullanıcılarının fotoğraflarını paylaşmaları için Yahoo tarafından açılan Flickr adlı site ile Google’ın Picasa’sı ‘blog’lara fotoğraf göndermek için çok iyi iki araç.
Bunun dışında sesli bloglar da son dönemin gözde akımlarından. “Voiceblog” veya “Audioblogging” denilen bu yöntemde, ses dosyalarını ‘blog’lara yükleyip, tüm dünyadan dinleyici kitlesi edinebiliyorsunuz. Cep telefonlarıyla ya da bilgisayarla oluşturduğunuz ses dosyalarını paylaşmak yükselen trendlerden. Cepte sesli ‘blog’un öncülüğünü Japonlar yapıyor şimdilik. (voiceblog.jp) Öncülüğün Batı yakasına geçmesi kaçınılmaz.
Bunun dışında “podcasting” denilen bir akım var. Bu yöntemle internette çeşitli kaynaklarda bulunan ses dosyalarını bilgisayarınıza ya da internet bağlantılı herhangi bir medya aracınıza indiriyor, dinliyorsunuz. Bir nevi “çevrimdışı radyo” olarak tanımlanan bu tarzın mimarı Adam Curry, bunun internetten ses yayını yapmanın sadece bir yolu olduğunu belirtiyor ve “podcasting”in radyo gibi bir şey olduğuna da katılıyor. “ipodder.sourceforge.net” adresinden sözkonusu yazılım indirilebiliyor.
Ses paylaşımı (Podcasting) için, çok kullanışlı bir site olan Odeo.com ise benim gözdem. “Podcasting” olayını kolaylaştırma iddiasıyla ortaya çıkan Odeo adlı sitenin yöneticisi Evan Williams. Gittikçe artan ilgiden memnun olduğunu gizlemeyen Williams, Odeo’nun amacını, “podcasting”i olabildiğince basitleştirmek olarak açıklıyor. “Podcasting” günümüzde o kadar basitleşti ki, Amerika’lı bir papazın bile vaazlarını milyonlarca kişiye bu yöntemle ulaştırdığı basına yansımıştı.
Başta belirttiğimiz, ücretsiz web sayfalarından, bugün ‘blog’ eşiğini geçip “sesli web sayfaları”na ulaşmış bulunuyoruz. Dünyanın dev şirketlerinin COE’ları bile artık, daha samimi bir iletişim ortamı olan ‘blog’larda yazıyor, ürün ya da hizmetlerine tepkileri ilk elden, ‘blog’lara yazılan yorumlardan öğreniyorlar.
Siz bir dost tavsiyesi; vakit çok geç olmadan, kendinize bu evrende bir yer edinin!
Melih Bayram Dede, PC Time, 10.08.2005.